EZAN’I MAKAMLA OKUMAK | MAKAMLAR

Musikinin Ruha etkisi 1000 yıldan beri bilinmekte olup birçok hastalıkların tedavisinde ve özellikle psikolojik rahatsızlıklarda, yakın zamana kadar müzik ve makamlardan yararlanılmıştır. Büyük İslam Alimi Fârâbî’nin tedavi amacıyla geliştirdiği musiki makamları günümüze kadar ulaşmıştır. Yine büyük İslam alimlerinden İbn-i Sina’nın “Şifa” adlı yazmasının 12. bölümü, 24 sayfa; 6 makale halinde musikiyi kapsamaktadır.

İran, Suudi Arabistan ve Mısır’da ezan okunurken sadece hicaz ve rast makamları kullanılmaktadır. Türkiye’de ise ezan 15’e kadar ulaşabilen değişik makamlarda okunabilmektedir.

Türkiye’de okunan ezanların genellikle makamları şunlardır.

Sabah ezanı: Sabá makámında okunur. “Es salátü hayrun mine’n nevm” (Namaz uykudan daha hayırlıdır) kısmında, sabahın diğer ezanlardan farkını vurgulamak için, hüseyni, dilkeşháverán, bestenigár, çagah gibi başka makamlara geçiş yapılabilir. Sonunda yine sabá makamıyla bitirilir.

Öğle ezanı: Rast makamında okunur ama makamın seyir özellikleri dikkate alınarak içine bayati de girer karcihar da. Bazen neva da olur.

İkindi ezanı: Hicaz Makamında okunur. Osmanlı döneminde perşembe günleri Cuma’nın yaklaştığını belirtmek için daha neşeli seslere sahip bir makam olan nihavent ile okunurmuş.

Akşam ezanı: Segah ya da dügah makamında, diğer vakitlere göre daha çabuk okunur.

Yatsı ezanı: Uşşak ve hicaz veya nadiren rast makamları ile okunur.

İç ezan: Bu ezan da cuma namazında ilk sünnet kılınıp hatip hutbe okumak için minbere çıktığında okunur. Öğle ezanı gibi bayáti veya uşşák makamında okunur.

Cenazeler için ve Cuma öncesi okunan salâ ise Hüseynî makamda okunur.

Uzmanlara göre Huşu ile dinlenmesi halinde makamla okunan ezanların faydaları saymakla bitmez.

SABA MAKAMI: Mevlevi tarzı. Şecaat, cesaret, kuvvet, rahatlık ve huzur verir.

Seher vaktinde çok daha etkilidir. Şarkılarda, genel olarak hüznü temsil eder…

Saba makamıyla okunan sabah ezanı, bedenler sımsıcak yataklarda yüce Rabbimizin lütuf ve keremiyle istirahat ederken, yine O’nun cc. emrinin, nağme nağme muhtaç gönüllere akışını sağlar. “Essalat’ü hayr’ün minen nevm” mesajı, işin püf noktasıdır. Yani “namaz uykudan hayırlıdır” uyarısı ile seher vaktinin iç huzurunu, okşarcasına Allaha dostluk köprüsüyle birleştirir. Manevi duyguların püfür püfür estirildiği yüzyıllara şahitlik eder…

RAST MAKAMI: Gündüz ve salı günleri etkisi daha fazladır. Soğuk organlar olan kemik, beyin ve yağlara etkilidir. Fazla uyumayı engeller. Düşük nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hâkim olduğu için, oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyi gelmektedir. Sarı safra bağlantılıdır. Erkek karakter gösterir. Tedavi değeri yüksek olan dört esas makamdan birisidir. Sefa, neşe, iç huzuru ve rahatlık verir. Felç illetine devada yardımcıdır. Başa ve göze etkilidir. Kaslara tesiri vardır. En eski makamlardandır. Farsça “doğru” “dosdoğru” “sağ” ve “gerçek” demektir. Spazmı çözücü özelliği nedeniyle spastik ve otistik hastaların tedavisinde yararlıdır.

HİCAZ MAKAMI: Sıcak özellik gösterir. Yatsıdan sabaha kadar olan zamanda etkisi daha fazladır. Kuru-soğuk nedenli hastalıklar için faydalıdır. Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi de diğer önemli etki alanıdır. En eski makamlardandır. Adını Hicaz bölgesinden almıştır.

SEGAH MAKAMI: Kuşluktan akşama kadar etkilidir. Hararetten meydana gelen şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur. XIV. Yüzyıldan eskidir.

UŞŞAK MAKAMI: Fecirden-kuşluk vaktine kadar ve günbatımından sonra etkisi fazladır. Beyaz balgam, gece ve dişi bağlantılı olup, perşembe günü özellik gösterir. Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Çocukların bütün organlarını etkileyen kuru ve sıcak yellerde ve büyük erkeklerde görülen ayak ağrılarına faydalıdır. Derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtasıdır. En eski makamlardandır. “Aşıklar” anlamına gelir. Uyku ve istirahat için de faydalıdır, gevşeme hissi verir.

HÜSEYNİ MAKAMI: Sabah ve gün ağarırken etkilidir. Sabah- öğle arası etkisi daha fazladır. Bu nedenle öğleden önce salâ’lar, bu makamda okunur… Cumartesi özel günüdür. Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer, kalp, mide ve ruhların iltihabını söndürür ve yok eder. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Barış duygusu verir. İç organlara etkilidir. Tabiat ile birleştirir. İçindeki, gizli pentatonik yapı sebebiyle, kendine güven ve kararlılık duygusu verir. Bundan dolayı otistik ve spastik hastalara faydalıdır. En eski makamlardan biridir. Anlamı “küçük sevgili” ve “Hüseyin ile ilgili” demektir.

Resim: Müezzinin Çağrısı – Halid Naci (1875-1927)

Mihrabiye

“ Ey Ademoğlu! ”

Allâh(c.c) şöyle buyurmaktadır: Ey Âdemoğlu! Hiç kimsenin gücünden ve sultanlığından korkma! Benim sultanlığım durduğu müddetçe. Ve benim sultanlığım asla sona ermez! Ey Âdemoğlu, rızkın darlığından korkma, Benim hazinelerim dolu olduğu müddetçe, ve şunu da bil ki: benim hazinelerim asla bitmez! Ey Âdemoğlu ben seni ibadet için yarattım. Öyle ise oynama. Ve senin rızkına kefil oldum, bundan dolayı kendini yorma. Uzuvlarını değil kalbini üzüntü ile yorma diyor. Kolların, bacakların çalışırken: Kalbin Allâh’a tevekkül etmelidir. Seni ibâdet için yarattım, öyle ise oynama. Rızkına kefil oldum, kendini yorma. İzzetime ve celâlime yemin ederim ki: Benim taksim ettiğim ile razı olursan, Kalbini ve bedenini rahatlatırım. Ve benim inimde övülenlerden olursun. Ama eğer benim taksim ettiğimle razı olmazsan, İzzetime ve celâlime yemin ederim ki: Dünyayı sana musallat ederim. Vahşi hayvanların yabanda koştuğu gibi koşarsın ve sonunda yine benim sana taksim ettiğim nasibini alırsın. Ey Ademoğlu, ben yerleri ve gökleri yarattım Ve bunları yaratırken yorulmadım, zorlanmadım. Sana bir ekmek vermek; bana zorluk verebilir mi? Ey Ademoğlu, benden yarının rızkını isteme! Benim senden yarının amelini istemediğim gibi. Ey Ademoğlu, ben seni seviyorum. Öyle ise benim de hakkımdır ki; senin sevdiğin olayım.

Şeyh Muhammad Metwali Alsharawi

Hiç Düşündünüz mü?

Sahi, siz hiç düşündünüz mü? Zaman hızla akıp giderken bunun farkında olup hiçbiri şeyi değiştirmek istemeyişinizi, öylece kalakalmış bir vaziyette çaresizce kabullendiğiniz oldu mu hiç? Sizce de artık bu duruma son vermek gelmedi mi hiç içinizden? Ne zaman vazgeçeriz bu hadsiz gururumuzdan!?

Bir sabah uyandığınızda, artık yeni şeyleri kabul etmeye yeğleyiniz kendinizi. Bırakın bir kenarda dursun akıp giden zaman; siz sadece güzel anılar biriktirmeye odaklayın kendinizi ve yarınlarınızı..

Sevgi ile dostça | MRP

Milâdî Yıl Başına İthafen Mehmet Akif Ersoy

Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?
Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.
Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yıl başına!
Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!
Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.
Gördümki, noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.
Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.
Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed’e ne Mehmed’e.
Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!
Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!

 

Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası, Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”
Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.
Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.
Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.
Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.
İslâmdır bu vatanın dini, kitabı Kur’an-ı Kerim’dir.
Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.
Kalamaz bu böyle Fatihin, Yavuzun diyarı, Noel kutlamada, geçerek hiristiyanları.

Maziyi düşündüm de, hayran oldum istiklâle Ecdadıma söz verdim, varmak için istikbâle, Çanakkale’de şehidlerim kefensiz yatıyor!..
Sakarya’nın rengi, hâlâ kıpkızıl kan akıyor!..
Şehidlik, gazilik şerefidir Müslümanların.
Düşmanlara alkış tutmak, işidir alçakların.
Şu alçakça yaşayanların aklına yanayım.
Gel ölüm gel, neredesin? Kanımla yıkanayım!
İstemem bu hayatı, Sultan etseler cihanda.
Ölürüm, şerefimle yatarım, toprak altında

 

Mehmet Akif Ersoy

Otobiyografi’MRP

MRP,
Mahsun Ramazan Pural, 1996 Yılında Giresun’un Alucra İlçesinde doğdum. İlk Öğretim 2. Sınıfa kadar Alucra’da okudum, daha sonrasında ise 2003 Yılında Sakarya’nın Hendek İlçesine taşındık. İlk ve Orta öğrenimimi burada yani Hendek’te tamamladım. 2015 Yılında Sakarya Üniversitesi Ali Fuat Cebesoy M.Y.O’ya başladım, henüz mezun olamadım. Bu dönem mezun olacağım.
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencisiyim. İnsanlarla ilişki kurmayı seviyorum, insanlarla ilişki kurmanın zor olduğunu biliyorum, zorda olsa yapacağıma inanıyorum, kendime güveniyorum. Günümüzde bir başkası ile iletişim kurarken, ne konuşacağımızı bilmemekten istifade kimin ile, ne konuşacağız ? Konusunda karamsarlıkla dolu bir çağda başarılı olmayı hedefliyorum. Dürüstlükten, sevgiden, saygıdan ödün vermeden tamamen bu vizyonu benimseyerek bir hayat sürdürmeyi planlıyorum.

Hobilerimden bahsedecek olursak;
Doğayı seviyorum çünkü; Kendimi ne zaman yeşil ile mavinin arasında bulsam, doğanın sesleri bana her eşlik ettiğinde kendimi huzurlu hissediyorum. Bu arada, ben hiç bir zaman şehir ortamını sevemedim, kalabalıkları ortamları sevemiyorum… Şehrin gösterişli, şatafatlı ışıkları beni etkilemiyor. Bu durumun farkındayım. ” Sürdürülebilir ” bir ortamın sorumluklarının bilincindeyim, bizden sonraki gelecek nesillere, Doğallık adına bir şeyler bırakabilmek, saf ve narinliği koruyabilmenin bizim ellerimizde olduğunu düşünüyorum.

Kaşif; (Gezgin- keşif yapan) yeni bir şeyler bulmak, görmek ve ya keşfedildiğinde mutlu oluyorum. Ayrıca var olanın, sahip olduğumuz her şeyin, yani gözümüzün önünde duran fakat bugüne kadar hiç fark edemediğimiz şeyleri yeniden kurcaladığım da, aslında asıl keşfin ”insanın ta kendisi ” olduğunu görebildiğim de, yaşadığımı ve sorumluluk sahibi bir birey olduğumu hatırlıyorum.

Deneme ve blog yazmayı seven bir kişiliğim var; Bu sayede kendimi özgürce ifade edebildiğimi düşünüyorum, ayrıca eleştirel bir yaklaşımda bulunmayı, bir şeyleri eleştirmeyi, farklı düşünmeyi, olaylara ve var olanlara farklı yönlerden yaklaşmayı hep benimsemişimdir bu güne kadar ve benimsemeye de devam edeceğim… İnsanların aynı düşündükleri, aynı renkleri sevdiği bir dünya bana çok sıradan geliyor ve bu durum beni çok rahatsız ediyor ( Sırf sevdiğimiz bir insan o eylemi yapıyor diye, o filmi izliyor, o müziği dinliyor diye biz de o eylemi sevmek, izlemek, dinlemek durumunda değiliz diye düşünüyorum ) Tabi ki tüm değerlerimizden tamamen farklı olmak zorunda değiliz, bilmediğimiz, fikrimizin olmadığı ve diğer durumlarda değer verdiğimiz ve fikir sahibi bildiğimiz büyüklerimize danışmakta çokça fayda vardır, her zaman için geçerlidir.

Farklı dilleri ve kültürleri öğrenmeyi, farklı yemekleri tatmayı ve çok daha farklı olan şeyleri öğrenmeyi ve kendimi bir çabanın içinde olduğumu hissettiğimde mutlu oluyorum. Bu arada yabancı dil olarak İngilizce ilgimi çekmekte, uğraş alanlarım çerçevesinde hep en ön sıradadır. Yabancı dil öğrenmeyi hep heves etmiştim, bu yüzden Yabancı Dil Kursu’na gittim ve oradan mezun oldum. İngilizce, Fransızca  ve biraz da Rusça kelime hafızam var ve farklı milletlerden arkadaşlık edinmeyi seviyorum. Yabancı dizilere de oldukça ilgiliyimdir, ”Merlin, Sherlock Holmes vb.” gibi dizilerin tüm serilerini izledim ve bundan çokça keyif aldım.  Yakın zamanda bir Avrupa Ülkesine veya Ülkelerine gitmeyi planlıyorum.

Sanırım bana dair her şey bu kadar, vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim, Sevgilerimle  MRP

Vicdan Sömürgesi

Vicdan ve sömürge. 

Sürekli insanların vicdanını kullanarak onlarla iletişim kurmayı kesin artık! Sizler ne sevgiyi ne de saygıyı hak etmiyorsunuz! Bireylerin merhametlerine bilinçsizce sığınır oldunuz! Lütfen ama lütfen insanları kullanmaktan

V A Z G E Ç İ N   

Emin olun bu vazgeçiş, sizin için en doğru seçim olacaktır, hayatınızda bir kere de olsa vazgeçmeyi düşünün, vazgeçmezseniz bile bir dakika düşünün, sizleri düşünmeye yeğlemek bile bir güç. 

Hayata Dair Bir Kaç Kelam, Vesselam Hepsi Bu

 
Hayat;
Dostluklar, eğlenceler, unutulmayan hatıralar, anılar, çekip gidenler, kaybolanlar, unutulması gerekenler ve  daha fazlası..
Ve zaman…
Salise, saniye, dakika, saat, gün, ay, yıl, seneler bunlardan ibaret. Her gün aynıymış gibi ama aslında her şeyin farklı olduğu bir ömür… 
Paha biçilmez kişiler, yerler, zamanlar ve unutulmayan anılar kısacası her şey.


Kişi hayata gelirken, süt gibi bembeyaz bir ak defterle hayata gözlerini açar. Kimileri bu defteri ilk günkü gibi tertemiz tutar, kimileri ise defteri karalamaktan, nefsine hakim olamamaktan başka bir şey yapmaz. Onun çabası her gün beyaz sayfa açmak, ertesi günün akşamında tekrardan karalamak…

Her an her şey olabilir, biz bu inancın bilincinde olarak yaşamak zorundayız ve adımlarımızı buna uygun olarak, oldukça düzgün atmakta fayda var. Yeri ve zamanı gelir, elimizden hiç bir şey gelmez…

İnsan iradesine layık yaşamaya gayret göstermeli ama çoğu zaman bunu başaramıyor. Her şey istediğimiz gibi gitmiyor çoğu zaman ama biz buna rağmen irademize sadık kalıp, bu inancımıza sımsıkı sarılmalıyız ki, kendimizi iyi hissedebilelim. İnsanlara iyi ve güzel örnek olmalıyız ki bizden sonra gelen nesillere de bu bilinci, öğrendiklerimizi doğru bir şekilde aktarabilelim. Tabii ki bizimde elimizden bir tutan, bize nasihat veren kişilerde olacaktır. Buna inanın! İnanmak, O işin biteceğini önceden bilmektir derler.

Hayat, aslına bakarsanız hayatı anlamak yerine, ona uygun hareket edebiliriz. Bazı şeyleri bazen öğrenmeden onun var olduğunu bilmek gerek ve hayatta bunlardan biri.
Çokta zor olmasa gerek birlik ve beraberlik çerçevesinde hayata bakabilmek, ben zor olduğuna inanmıyorum açıkçası. Neyse hayatı anlamak zor, 
Hayatın bazı belli başlı kuralları vardır. Kimilerini bize öğretirler, kimi kuralları ise bir yaşayarak öğreniriz. Günlük hayatta buna ”tecrübe” adı veriyorlar…

Ve benim tecrübelerim;
Var olanın dışına çıkmak, kabullenilmiş durumu aşmak, hayata tat vermek, ek seçenekler eklemek, her şeyi hatalarıyla kabul etmek. Her neyse söze gireyim hemen. Biz aslında kendimiz olmalıyız, kendi özümüzü yaşama çabası içerisinde olmalıyız. Yeri gelir örnek aldığımız kişiler ve kişilikler olur. Yani kısacası bizimde en azından bir iki kelime hakkımız, fikir sahibi olmamız gerek. Kendimizi bir başkasının hayatında var sayıp ona uygun davranmamalıyız. Kısaca özümüzü kendi üzerimizde şekillendirmeliyiz…

Boş insanlar

İnsan irade sahibi bir varlık olarak yaratılmıştır. Kimileri iradesini kullanır, kimilerinde doğuştan yoktur ya da bazılarında ise iradesini kullanma gibi bir gayret sarf etmemektedirler. Bununda doğurduğu çeşitli sebepler vardır. Örneğin; örnek olarak gösterilmemek boş konuşup kelime israfı yapmak. Fikir sahibi olamamak vs. Hem insan neden iradesinin hakimi olmak istemez ki? Yeni şeyler ortaya koyma gayreti içerisine girmek istemez ki?

 Boş insanlar, bence bir toplumda hor görülmemeli ve dışlanmamalıdırlar. Çünkü insan bir nevi iradesinin ürünüdür. Hem biz bu davranışımızla insanlığa hizmet etmiş oluruz ve irademize hakim olduğumuzun bir göstergesi olduğumuzu kanıtlamış oluruz..

Her Şeye Rağmen Sonsuz Sevgi | #AnneSevgisi

Her şeye rağmen sonsuz sevgi ..
İnsan bu ilkeyi sonradan hatırlayınca pekte anlamı kalmıyor bence sevginin. Önemli olan bence bu inançla yaşayıp ölebilmektir. Tabi bu öyle kolay değildir. Uygulamak gerekir. Ömrümüz oldukça inşallah yaşayıp hep birlikte göreceğiz sevgi denilen eylemi. Tabi her insan sevip sevilmek ister. Bende bu kabileye mensup olanlardanım açıkçası. Ama bence her şeyden önce insan kendisini sevmeli ve Yaradana minnettarlık duyup şükür etmesi gerek. İnsan zaten yaratılanların en mükemmelidir. Bencil davranmamalı ve halinden memnun olanlardan olmak umarım bizlere de layık olur bu şekilde hayatımız boyunca yaşayabilmek temennisiyle…

Sevmekten bahsettik az da olsa birazda sevilmekten bahsedelim. Ben daha önce yaşamadım daha doğrusu o bilinçte bir hayat benimseyemedim. Ben hep kendimi sevdim…
Eksiklerimle… Fazlalarımla… Yanlışlarımla… Doğrularımla… Kısaca her şeyimle kendimi sevmek mecburiyetinde gibiydim .
Çünkü yaşamım sevipte sevilmeye uygun değildi yada bu benim ön yargım. Neyse bence sevilecek bir kişi varsa o da annedir. O kadar vefalı, şefkatli, merhametli kelimelerle anlatmak yetmez bence, başka bir şey annenin sevmesi. Annelerimize minnettar olmalıyız bence üzerimizdeki haklarını kolay kolay ödeyemeyeceğiz. Zaten anne öyle bir şeydir ki kendisine minnettarlık duymamızı istemez ben öyle düşünüyorum. Sevilmek, bu bilinçle bir yaşam bence bir insana öz güveni, huzuru, mutluluğu ve hayatın güzel anlarını vs. En mükemmel bir şekilde önümüze sunar. Ben bu gerçekten sevilmek duygusunu annemde gördüm şuana dek, çünkü etrafımda gerçekleşen sevişmeler bana hiç inandırıcı, gerçekçi gelmedi. Sanki her şey yapmacık gibi. Allah (c.c) herkese annesinin kıymetini bilmeyi tezinden fark ettirsin ( Allah’a emri vaki bir tutum değil , asla böyle düşünmeyin . Sadece yalvarma , yakarış ! ) . Böylelikle annesinin kıymetini bilmeyenler, onu kıranlar, üzenler kısacası kötü anılar yaşayan herkes bu tavrından vazgeçmeli. Anne sevgisinden mahrum bir hayat ben düşünemiyorum. O hayat mı ? olur zindan mı ? Ben karar veremiyorum doğrusu… Her şeye rağmen sevgi mi arıyorsunuz ? Öyleyse hemen annenizin yanına gidin ve sımsıkı sarılın. Onun huzurlu gözlerinin affına sığının ki o zaman sevgiyi yaşaya bilesiniz…

 

Başta şehit anneleri olmak üzere, yaşamını yitirmiş tüm annelerimize minnet ve şükr’anlarımla. Mekanları Cennet olur inş’Allah,,    #MRP

Dünya’mız Kocaman Bir Bataklık !

 

nilufer_cicegi

 

Nilüfer Çiçeği ;
Dikkat edersek bu bitki bataklıkta yetişiyor . Yani bir teşbih (benzetme) yapacak olursak ;
Etrafını olduğundan çok daha kalabalık, kocaman bir dünya iyileri de barındırıyor kötüleride..

Maalesef ki kötüler üstün durumda, tüm iyilerden . Ve bizim hayatımızıda günden güne tehdit etmekte, Dünya’mız kocaman bir bataklık ! Biz tüm bu bocalamanın içerisinde suyun üzerinde durmayı başarmalıyız,,

#HayatFelsefeMRP

WordPress.com Tarafından Desteklenen Web Sitesi.

Yukarı ↑